Gönüllü çeviri grubumuzdan İpek Baydilli’nin çevirdiği, Sharon Shalev tarafından yazılan ve hücre hapsini kadın mahpuslar bakımından inceleyen 22.03.2021 tarihli İşkenceyi Önleme Derneği haberini sizlerle paylaşıyoruz:

“Hücre hapsi özellikle kadınlar için acı verici bir deneyim.

Kadınlar, orantısız bir şekilde ırksal azınlıklara mensup kadınlar, rutin olarak tecrit ediliyorlar.

Hem cinsiyet ayrımcılığına hem de ırksal ayrımcılığa yönelik soruların acilen araştırılması gerekiyor.”

Sharon Shalev, Oxford Üniversitesi Kriminoloji Merkezi araştırma görevlisi ve gözaltı gözlemcisi

Hapishanedeki kadınlarla çalışan herhangi bir kişiyle konuştuğunuzda size “hapsedilmenin acısının” kadınlar tarafından erkeklere göre çok daha şiddetli bir şekilde hissedildiğini söyleyecektir. Bu durum hiçbir yerde, kişinin günde 22-24 saat kilitlenmiş olarak kaldığı hücre hapsinden daha belirgin değildir. Zorlu ortam, yakın insan ilişkilerine ve refakatçiye erişimin sınırlı olması, çocukları ve diğer aile bireyleri ile iletişimlerine getirilen kısıtlamaların artması özellikle kadınlar için daha zor. Hücre hapsi zarar veriyor.

Hücre hapsinin akıl sağlığı üzerindeki belgelenmiş etkileri arasında anksiyete, panik atak, depresyon, umutsuzluk, öfke, dürtü kontrolü zayıflığı, bilişsel bozukluklar, algısal bozulmalar, paranoya, psikoz ve önemli ölçüde artış gösteren kendine zarar verme ve intihar riski sayılabilir.

Hücre hapsi ne kadar uzun sürüyorsa hastalık etkilerinin ortaya çıkması da o kadar artıyor. Bu durumun yansıması olarak, revize edilmiş Mahpuslara Muameleye Dair Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları (Mandela Kuralları) şartında, hücre hapsinin istisnai durumlarda son çare olarak ve asla süresiz veya 14 günden uzun olmamak üzere uygulanabileceği düzenlenmiştir (Madde 43).

Kadınların özellikle korunması gerektiği; Bangkok Kuralları madde 22’de, hamile kadınlar, bebeği olan kadınlar ve emziren anneler için hücre hapsinin kullanılması yasaklanarak ele alınmıştır. Bangkok Kuralları madde 23’de -hücre hapsi de dahil olmak üzere- disiplin cezaları için kadın mahpusların aileleriyle özellikle de çocuklarıyla temasının yasaklanmaması şartı getirmiştir.

Ancak yine de kadınlar sürekli olarak dünyanın her yerinde, bazen de çok uzun sürelerle hücre hapsinde tutuluyorlar. İnsan Hakları Komisyonu için hazırladığım 2020 tarihli raporum ortaya koydu ki Yeni Zelanda’da kadınlar erkeklere oranla neredeyse iki kat fazla tecrit ediliyor: 2019’da her 100 erkek için 147 hücre hapsi vakası varken her 100 kadın mahpus için 255 vaka ile karşılaşılmıştı.

Özellikle Māori kadınları orantısız bir şekilde tecrit edilmişlerdi ve şaşırtıcı bir şekilde yapılan tecritlerin %78’i en çok kısıtlama bulunan yer olan Yönetim Birimindeydi. Ayrıca Māori kadınları daha uzun süreler tecrit edilmişlerdi, tecritlerin %68’i Mandela kurallarıyla konulan sınır olan 15 günden daha uzundu. 2019’da yapılan tecritlerin yetmiş beşi (bazıları aynı kadının tekrar tecriti olarak) 15 günden uzun sürmüştü. On bir tanesi ise üç aydan daha uzun sürmüştü. Kadınların zorlu koşullarda uzun süre tecrit edilmesinin nedenleri arasında personele portakal kabuğu fırlatma, personele ceket fırlatma, saldırı olarak nitelendirilen ve bu şekilde sonuç bağlanan “kimseye ulaşmayan yumruklar savurma” gibi örnekler yer alıyordu.

AWCF corridor
[Fotoğraf Kaynağı: APT / Yeni Zelanda Auckland Kadın Hapishanesi’nde (AWCF) Yönetim Birimi. Fotoğraf: Sharon Shalev.]

Kanada, Amerika Birleşik Devletleri ve Avustralya’da da orantısız şekilde İlk Milletler’e mensup ve beyaz olmayan kadınların daha uzun süreli tecritine dair benzer bulgulara rastlanılmıştır.

Hapishanedeki kadınların çoğu zaman çok sayıda ve karmaşık ihtiyaçları ve geçmişleri var. Birçoğu çocuk sahibi. Yeni Zelanda’da yapılan bir araştırma gösterdi ki hapishanedeki kadınların %52’si Travma Sonrası Stres Bozukluğuna sahip, %75’ine akıl sağlığı sorunu teşhisi konuldu, %62’sinin yaşamları boyunca devam eden akıl sağlığı ve madde kullanımı sorunu var. Üçte ikisi aile içi şiddet, tecavüz ve/veya cinsel saldırı mağduru.

Çoğu kadın için hücre hapsi derin travma yaratan, çoğu zaman yeniden travmatize eden bir deneyimdir. Hücre hapsindeki kadınlar arasında kendine zarar verme olağandır. Travma geçirmiş bir kişiyi travma yaratan koşullara yerleştirmenin potansiyel etkilerini öngörmek için büyük bir çaba sarf etmeye gerek yoktur.

Kadınları tecrit etmenin sonuçları tahmin edilebilir. Telefonla ve yüz yüze görüşmenin azaltılmasının, kadınların çocukları ve ailelerinde (Yeni Zelanda’da hapisteki kadınların %87’si annedir) yüksek oranda akıl sağlığı problemi yaratmasına ek olarak bu kişilerde kendine zarar verme ve hatta intihar etme daha çok görülür.

Kadınların tecritinin, onlara “hiçbir zararı bulunmaması” doğru olmadığı gibi bu tecrit birçoğunun yaşam boyu deneyimlemiş olduğu zarar döngüsünü besliyor.

Bu kaçınılmaz bir durum değil. Bazı ülkelerin yargılarında kadınlar hiç tecrit edilmiyor veya çok az tecrit ediliyor. Örneğin İrlanda’da Ocak 2014 ile Ocak 2020 arasındaki altı yılda sadece sekiz kadın hücre hapsinde tutuldu.

Kadınları zorlayıcı ve “gürültülü” olarak görüp tecrit etmek yerine onların ihtiyaçlarını ve yaşadıkları zorlukları anlamak için daha fazla çalışma yapılması gerekiyor. Egzersiz, yoga, meditasyon, bahçe işleri, meşguliyetle tedavi ve çeşitli duyusal araçların hepsi hapsedilmenin stresini azaltmakta yardımcı oluyor. İşler ters gittiğinde travmaya dayalı uygulamalar, gerilimi azaltma ve çatışma çözümü uygulamaları cezalandırmadan çok daha fazla etki gösteriyor.

Hücre hapsi özellikle kadınlar için zararlıdır. Yaygın bir şekilde kullanılmasına son verilmelidir.

[Haberin yazarı] Sharon Shalev, Oxford Üniversitesi Kriminoloji Merkezi’nde Araştırma Görevlisi ve bir gözaltı gözlemcisi.  Sharon’un temel araştırma alanı, dünya çapında hapishanelerde ve diğer alıkonulma yerlerinde hücre hapsinin ve diğer kısıtlayıcı uygulamaların kullanılmasıdır.  Aynı zamanda hapishane koşulları, insan hakları ve hücre hapsinin kullanımı ve sonuçları konusunda bağımsız bir danışmandır.  Sharon, solitaryconfinement.org web sitesini ve @solitary_org Twitter hesabını yönetiyor.

Kaynak: APT – https://www.apt.ch/en/blog/solitary-confinement-harder-women-should-it-stop

Çeviri: İpek Baydilli